İbadetlerin fazileti

Faziletli ve erdemli bir yaşam için manevi gelişim haritası.



KUMAŞIN SIRRI

Kadın aldığı birkaç metrelik ipekli parçasını koçasına gösterdi:
-Nasıl bu kumaşı beğendin mi?
-Çok güzel ama ne yapacaksın?
-Hiç kravatın kalmadı.Sana bir kravat yapacağım. Artan kumaş da ziyan olmasın diye kendime elbise diktirmek, fikrindeyim.

Veda Hutbesi

Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Ona hamd eder, Ondan bağışlanmak diler ve Ona tevbe ederiz. Nefslerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından Allahü teâlâya sığınırız. Allahü teâlânın doğru yola ilettiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola iletecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allahü teâlâdan başka ilah yoktur. O, birdir. Onun eşi, ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed [aleyhisselam] Onun kulu ve resulüdür.
Ey Allah’ın kulları! Size, Allahü teâlâdan korkmanızı ve Ona itaat etmenizi vasiyet ederim.

Hz. Muhammed’in Hayatı

Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke’de doğdu. 40 yaşında peygamberlik görevi verildi. 23 yıllık Peygamberlik hayâtının 13 yılını Mekke’de, 10 yılını da Medine’de geçirdi. Medine şehrinde 63 yaşında vefât etti. Ayrıntılı olarak;

Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘in hayatı (571-632);

a) Hz. Muhammed’in Peygamberliğinden Önceki Hayatı (571-610),

b) Hz. Muhammed’in Peygamberlik Devri (610-632) olmak üzere iki kısımda incelersek;

Peygamberlik devri de:

a) Mekke devri (610-622)

b) Medine devri (622-632)

olarak iki döneme ayrılır.

Bu sebeple Siyer ve İslâm Târihi ile ilgili kitaplarda, Rasûlullah (s.a.s.)’in hayâtı, “Peygamberlikten (Bi’setten) öncesi” ve “Peygamberlik devri” diye iki devreye ayrılarak incelenmiştir. Peygamberlikten önceki hayatını da:

1- Çocukluk devresi (8 yaşına kadar olan süre),

2- Gençlik çağı (8-25 yaşına kadar olan devre),

3- Evlilik dönemi (25-40 yaşı arasındaki devre) olmak üzere genellikle üç bölüme ayırmışlardır.

Allah’ın Merhameti

Allah (c.c) şüphesizdir ki tüm yarattıklarından daha merhametlidir. Bizleri dünya’ya göndermesinde ki sebeb ise bizleri sınava sokmasıdır. Biz Cenneti kazanmak için bir sınava gireriz ve kazanırsak cennetin kapıları bizlere açılır. Yok kazanamazsak ise zaten kötü şeyler yani Allahın sevmeyeceği şeyler yapmışızdır ki o bize o yaptıklarımızın cezasını veriyordur. Birde Allah bizi affetmek için yıl içinde bir çok günleri seçmiş ve bu günleri özel kılmıştır. Bu günlerde Allahtan af dileyerek affedilmemizi istemektedir. Allah dilediği kulunu lutuf eseri olarakta affedebilir. Dilerseniz bir hadisi Kudsî ile devam edelim;

Kudsî hadiste şöyle bildiriliyor:
– Rabbimiz kulunun işlediği amelleri içinde en çok tevbesini sever.
– Neden?
– Çünkü tevbe eden kul cehennemden kurtulur da ondan. Rabbimiz de kulunu cehennemden kurtaran ameli çok sever.

Hatta bir ana, yavrusunu ateşe atmayı nasıl istemezse Rabbimiz de kulunu cehenneme atmayı ondan çok daha fazla istemez.

ZEKÂT EMRİNİN ÖNEMİ

Islâm Dini, cemiyet nizamını mânevî ve maddî olmak üzere iki temel üzerine kurmuştur. Müslümanın namazı, evrad ve ezkârı cemiyetin mânevî hayatını tanzim ederken, müslüman zenginlerin verdikleri zekât ve sair mal ibadât da maddî nizamı tesis etmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'in 82 yerinde «îkâme-i salât (namaz kılmak)» ve «i'tâ-i zekât (zekât vermek)» beraber zikredilmiş ve Peygamberimiz (S.A.V.) tebliğ ve tâlimlerinde bu ikisini birbirinden ayırmamıştır. Hatta, o kadar ehemmiyetlidir ki, kendilerine yapılan bîatlarda bile, zekât, hususiyle tasrih edilmiştir.

Hulefâ-i Râşidîn de, bu emri çok büyük bîr titizlik içinde tatbik etmişlerdir. O kadar ki, Halife Hz. Ebû Bekrini's - Sıddık (r.a.) zekât vermekten kaçanlara karşı amansız bir mücadele açmış, bu husustaki kararlılığını şu kesin çizgilerle ifade etmişlerdir :

«Vallahi, Resûlullah'a verdikleri (bir yıllık) oğlağı vermekten imtinâ edenlerle, elim kılıç tuttukça mukalete ve muharebe ederim!»

NAPOLYON'U YENDİĞİMİZ GÜN

188 yıl önce 10 Mayıs 1799'da Cezzar Ahmet Paşa, Akkâ'da Fransa İmparatoru Napoleon Bonapart'ın ordularını kesin bir yenilgiye uğratarak meşhur Akkâ zaferini kazanmıştı.Ordusu büyük kayıplar verip dağılınca, Napoleon gizlice Paris'e dönmüştü.

Türkler öldürülebilir fakat yenilmezler

«Însanları yükselten iki büyük meziyet vardır. Erkeğin cesur, kadının iffetli olması.

Bu iki meziyetin yanıbaşında her iki cinsi, kadınla erkeği şereflendiren tek bir fazilet vardır: Vatana icabında herşeyini tereddütsüz feda edecek kadar bağlı olmak.

Bu meziyetler ve bu fazilet en büyük kahramanlığı; hayatın elemine, kederine karşı fütursuz kalmayı ve ağır hâdiselerin acılıklarına göğüs germeyi doğurur.

İşte Müslüman Türkler bu çeşit kahramanlardandır ve ondan dolayı Türkler, öldürülebilirler, lâkin mağlûp edilemezler.»

NAPOLYON

HIRKA-İ SAADET

Hırka-i Saadet; Peygamberimiz Aleyhisselâm'ın hırkasıdır. Bu mukaddes emanet, iki adet olduğu için, İstanbul'da iki yere adını vermiştir. Birisi Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesinde, diğeri Hırka-i Şerif Camii'ndedir. Birincisi Hazreti Ka'b übnü Züheyr'e, ikincisi de Hazreti Veysel Karanî'ye bağışlanan hırkalardır.
Ka'b übnü Züheyr, Arabistan'ın en kuvvetli şairlerinden biriydi. Önce Islâm Dini'nin şiddetli düşmanları arasında yer aldı. Şiirleri ile Peygamberimizi çok üzdü. Bu yüzden Mekke'nin fethinde, öldürülecekler listesinde adı vardı. Bu korkuyla gözden kayboldu. Sonra pişmanlık duyarak Peygamberimizin afvına sığındı. Müslüman olarak, Peygamberimizi öven meşhur kasidesini söyledi. 59 beyitlik bu eser, lafız ve mânâ bakımından eşsizdi. Ka'b :

«Peygamberimizin nûrundan cihan feyiz alır»

SARAYDA HIRKA-İ ŞERİF ZİYARETİ

Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet, senede bir defa, Ramazan'ın onbeşinci günü, Padişah ve devlet büyükleri tarafından merasimle ziyaret edilirdi. Bu âdet, Yavuz Sultan Selim'den son padişah Sultan Va hidüddin'e kadar devam etmişti.

Ramazan'ın onbeşinci gecesi, Padişah, Hırka-i Saadet odasına gelirdi. Tülbend Ağası, altmış kadar yeni süngerle gümüş taslar içinde gülsuyu getirirdi. Padişah, gülsuyuna batırılan bir kaç süngerle Hırka-i Saadet sandukasının bulunduğu gümüş şebekeyi bizzat siler, temizlerdi. Diğer vazifeliler de odanın her tarafını siler, temizlerlerdi.

Ziyaret merasimi, ertesi günü ikindi namazından iki saat önce başlardı. Padişah, altın anahtarı kendisinde bulunan hırka sandukasını besmele ile açardı. Ağır işlemeli ve kıymetli bohçalar açılır, şeritler çözülür ve altın çekmece içerisinden mukaddes hırka çıkarılırdı.

DÜNYA RUHUN BELASIDIR

Mes'ud o kimsedir ki, dünya muhabbetinden kalıbini soğutarak, onu, Allahü Teâla'nın muhabbet ateşinin tesiri altına almıştır.

Bütün hatâların başı, dünya sevgisidir; ve bütün ibâdetlerin başı da dünya sevgisini terktir. Bir hadis-i Şerifte şöyle buyurulmuştur : «Dünya Allahü Teâlâ'nın buğzettiği bir şeydir. Yarattığı günden bu yana, ona hiçbir iyi nazarla bakmamıştır.» Bir başka hadis-i şerifte dünya ve içindekiler tard ve lâ'netle şöyle anlatılmıştır : «Dünya mel'undur, Onun içindekiler de mel'undur. Ancak içinde Allah'ı zikredenler hariç.»

Allahü Teâlâ'yı zikredenler, hatta Allah zikri ile dolu bulunan bütün zerreler, bu hadîs-i şerifin tehdidinden uzaktırlar. Ve bunlar dünya ehlinden sayılmazlar.

DİŞ KİRASI

Eskiden Ramazanlarda iftara gidilen yerlerdi misafirlere verilen hediye (para) için kullanılan tabir.

İkinci Meşrutiyetin ilânına kadar Ramazan ayında devletin vezir ve yüksek memurlarının konaklarında her akşam iftar yapılması âdet haline gelmişti. Bu davetlerde yemek ve ikramda bulunmakla beraber, fakirlere diş kirası namıyla para da verilirdi. Amirlerin verdiği davetlere maiyetinin gelmesi icab ederdi.

* * *

Halk arasında, bebeğin ilk dişini görenin, çocuğa aldığı hediyeye de diş kirası denilir. Bazı yerlerde çocuğun dişi çıkınca, bulgur kaynatılır, içine çeşitli renklerde şekerler konarak davet edilen misafirlere diğer çerezlerle birlikte ikram edilir.

Davete gelenlerin, bilhassa çocuğun dişini ilk görenin getirdiği hediye de, dişin kirası kabul edilir.

ÇOCUKLARIN GİYİNMESİ

Çocuklarımı kendi kendine giyinmeyi öğrenmelidirler. Bunun için :

1 — Esbiselerini giyeceği sırada iç çamaşırları en Üstte bulunmalıdır.

2 — Elbiselerin dikişlerinin iç kısma gelmesi lâzım olduğu anlatılmalıdır.

3 — Üç yaşını doldurmuş çocuk düğmelerini ilikleyebilir.

4 — Giyinirken, çıkardıklarının katlanarak yerine konması lâzım geldiği yer her zaman intizamlı olanların başarılı olduğu anlatılmalıdır.

5 — Sık sık elbise değiştirmemesi için yemekte, çayda üstünün kirlenmemesine yardımcı olunmalıdır.

SADAKA-I FITIR

İhtiyacı olan eşyadan fazla olarak, zekât nîsabı kadar malı, parası bulunan her müslümanın fıtra vermesi vaciptir. Sadaka-i fıtır'ın vücûbu, zekâtın farz olmasından öncedir ve orucun farz kılındığı seneye rastlar. Fıtır sadakası. Orucun kabulüne, ölünün seke-râtından ve kabir azabından kurtuluşuna bir vesiledir. Ramazan Bayramını geçirmemek üzere verilecek olan bir sadakadır ve vaciptir.
Edası vacip olmasının vakti de Bayram günü sabahıdır. Bu bakımdan o günden evvel ölen veyahut Ramazan içinde zengin iken o gün fakir düşen kimseye, sadaka-i fıtır vâcib olmaz. Bayram gecesi güneş doğmazdan evvel doğan çocuğun fıtrasını vermek vâcib olur.

Nisaba malik olan hür bir müslüman hem kendi nefsi için, hem de fakir olan bunak ve mecnun veya küçük evlâdı için. izin ve hizmetinde bulunan köle ve cariyeleri için sadaka-i fıtır vermekle mükelleftir. Velevki köle ve cariyeleri gayrimüslim olsun.
Sadaka-i fıtır, arpa, buğday, kuru üzüm ve kuru hurmadan verilir.

Biraz bekle davulcu şimdi bahşiş atarlar

Bülbül sedasına,
Zikreder Hüdâsına.
Âşıklar boyun eğmiş,
Yalvarır Mevlâsına.
Yüksek yerde yatarlar,
Deste çiçek satarlar,

Biraz bekle davulcu
Şimdi bahşiş atarlar.
Okudum yazar oldum
Sokakları gezer oldum
Hergün börek istiyor
Nefsime kızar oldum.

İtikaf nedir manası

Lûgat mânâsı, bir şeye devam etmektir. . Şer'î mânâsı, beş vakit namaz kılınan bir camide veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyetiyle ikâmet etmektir. Bir vilâyet veya kazada hiç itikafa giren yoksa, bizzat müftünün girmesi gerekir. Bir beldede bir tek îtikaf lı kimsenin bulunması, o beldeyi bir çok belâlardan korur.
îtikaf lar:

Vâcib, müekked sünnet, müstahab nev'ilerî-ne ayrılır: 1) Söz ile nezredilen itikâf vâcib-dir,. 2) Ramazan'm son on gününde itikâf müekked sünnettir.. 3) Başka bir zamanda ibadet ve taat niyetiyle yapılan itikâf müstehabdır.
İtikafm şartları :

Mûtekif (itikâf eden) akıllı, Müslüman ve temiz olmalıdır.
ttikafa niyet edilmelidir.

Mescidde veya o hükümdeki bir yerde itikâf edilmelidir.
Vâcib olan itikâf da, mûtekif, oruçlu olmalidır.
Kadınlar, evlerinde itikafa girmelidirler.