İSLÂMDA EZAN SÜNNETİ


Hicretin birinci yılna kadar namaz için ezan okunmazdı. Mekke'de iken ibadetler gizli yapılıyor, namazlar tenha yerlerde kılınıyordu. Medine'de ise bu alışkanlıktan ve azlıktan dolayı önceleri ihtiyaç hissedilmiyordu. Fakat müminler çoğalmaya başlayınca, vaktin geldiğini bildirici bir alâmete ihtiyaç duyuldu.
Peygamberimiz Aleyhisselâm bu hususu eshabıyla istişare etti. Namaz vakitlerinde bayrak dikilmesi teklifi kabul görmedi. Boru çalınması teklifi yahudi âdeti olduğu için istenmedi, Çan çalınması hıristiyanların, ateş yakılması ise mecusilerin işi olduğundan, onlara benzemekten kaçınma sebebiyle beğenilmedi. Sonra Hazreti Ömer (R.A.)´in, yüksek bir yerde nidâ olunması teklifi münasip görüldü.

Bunun üzerine Hazreti Bilâl (R.A.), Peygamberimizin emriyle, namaz vakti geldiği zaman «Essalâtü câmiatun = Cemaatle namaza!» diye seslenmeye başladı. Bu durum, Ensardan Abdullah'übnü Zeyd (R.A.) in, gördüğü rüyayı, Peygamberimize anlatıp tasvip almasına kadar devam etti. Daha başka sahabiler tarafından da aynı günde görülen rüyada, ezan, şimdiki tertibi ile tarif ediliyordu. Allahü Teâlâ'nın birliğini ve Peygamberinin hak olduğunu açıkça ilân eden bu hükümler, yahudi ve putperestlerin gücüne gitmiş, İslâm'ın alâmeti sayılan bu sünneti alaya, eğlenceye almaya kalkışmışlardı.

Müslümanlar Ezan'ı hürmetle dinlerler ve peygamberimizin tavsiye ettiği şu duayı okurlarsa büyük sevaba nâil olurlar :

«Allahümme Rabbe hâzihid-da'veti't tâmmeti ve's-salâtil-kâimeti âti Muhammedeni'vesilete ve'l-faziy-lete ve´derecete'r-refî´ate veb'ashü mekâmen mah- mûdenillezî veattehü, inneke lâ tuhliifül-miâd.»